top of page
Yazarın fotoğrafıBahar Sar

Nasıl Bir Markayız?

Bir "marka iletişim uzmanı" namzediyim, çünkü marka uçsuz bucaksız olasılıkları, olanakları bulunan bir kavram. Öğrenmek ömür boyu, malum. Trendler değişiyor. Maslov'un piramidine bile yeni ögeler ekleniyor ya da ögeler yer değiştiriyor. İnsanların gittikçe yükselen hatta bazı firmalara göre "hadlerini aşan" beklentileri biçim ve içerik farklılaşmasının temel harcı sanki.



Yazı: Bahar Sar

 

Moda, teknoloji ya da benzeri, eş değeri olan tüm markalarda bir "inovasyon"dur gidiyor. Yetişmiş uzmanlar kafa patlatıp yeni değerler, kavramlar ve ürünler, pek çok öge üretme ya da bulma arayışına giriyor.


Metaları, ticarete ve / veya satış - pazarlamaya yönelik konuları ele alırken en ufak bir çekincem yok, olamaz da. Çünkü ben de her şeyden önce bir tüketiciyim. İhtiyaçlarımı, beklentilerimi, arayışlarımı karşılayan markaları "prestijli" kabul ederek kimlikleri üzerinden öngördükleri ya da dayattıkları fiyatı ya kabul edip ürünü ediniyorum ya da pek çok insan gibi benzerini aramaya başlıyorum. Olmadı sezon sonunu bekliyorum.


Peki, şu noktaya kadar bir başlangıç yaptığımızı varsayarsak, size yönelteceğim sorular var: "Bir insan nasıl marka olabilir, ya da biz insanlar marka değeri olan birimler miyiz? Bu değeri ne belirliyor? Bir bireyin prestijini belirleyen veya belirginleştiren unsurlar neler?"


Bir mühendisin, bir genetik uzmanının, bir perakende gurusunun etiketlerini nasıl edindiklerini hak edip etmedikleri konumuz dışı. Bu hususlar tamamen örgün eğitim ya da bireysel gelişme, kendini geliştirme ve adanma gibi meyillere bağlı.


İçsel olarak bir marka olup olmadığımızı, prestijimizi saygınlığımızı ve güvenilirliğimizi sağlayan faktörler neler? Diyelim ki bir ev sahibisiniz. Ödenen kiranın üstüne bir de kiracınızın yaşam şeklini eleştirme, kısıtlama ya da "vereyim paranı çık" deme hakkını kendinizde görüyorsanız, kusura bakmayın siz asla insani anlamda bir marka olamazsınız.

Bireyleri kuşatan koşullar, özgün atmosferleri, anne - baba kasetinin ardından gelen eğitim zinciri. Hepimiz bu çemberlerle kısıtlı ya da bağımlı değil miyiz? Benzer aşamalardan geçerek, yaradılıştan geldiği ifade edilen mizacımıza çevresel faktörlerin etkisiyle eklemlenen karakterimizi de göz önüne alırsak bir insan marka olma, isim yapma ve saygı hissettirmeyi nasıl başarır ya da hak eder?



Fikrimce vicdan ve medeni kanunumuzda da belirtilen iyi niyet şartı olmadan kimse saygıyı hak etmez. Birbirine denk olmak: anlama isteği, tanıma isteği ve gerçekten karşımızdaki insanın hayatına olumlu yansıyacak bir katkı meyli.


Benim "insan markası"ndan anladığım bu. Geldiğim noktaya varana kadar bu denkliklerle ne yazık ki çok nadir karşılaştım. Aklıma gelen en iyi örnekler: rahmetli hocamız Türkel Minibaş, Rekin Teksoy, ömrü bol olsun, ebedi üstadım Bengü Bilik ile biraz özel olacak, bununla birlikte Müşerref ve Songül Teyzeler. Bunlar belirginleşenler adları ve katkıları akılda kalan ismini ve yüreğini bildiğimiz insanlar.


Bir de mesela bugün, elimde onca poşetle minibüste savrulurken bana kalkıp yerini veren genç kız gibiler var. İsmini sormayı çok istedim. Sosyal bir birey olmanın düsturlarından biri ne yazık ki rastlaştığımız insanların özeline, ismine ve diğer özelliklerine yönelememek. Adı Peri olsun, mesela. Peri bana yerini verirken empati kurdu ve artık değil Adana'da ülkede nadir rastlanan bir incelikte bulundu. Karşılığında mahçup bir teşekkür ve içimden geçirdiğim iyi dilekler vardı.


Tamam da, O, karşılık beklemeden yapmıştı. Bense şaşkınlık, biraz mahçubiyet biraz da artık yaşımın belirginleşmesinden ötürü son derece etkilenmiştim. Ülkenin bir anomi içinde sosyal bir erozyonda olduğunu gözlemlerken gözden kaçıramadığım, tevafuk - uygunluk - ile bir arada olduğum kişilerden biri konforundan benim iyiliğim için feragat etti.

Duygusal etkileşim, benim iç dünyamda sürüyor. Ve onun için iyi dilekler dilemeye, aklıma geldikçe tebessüm etmeye devam ediyorum. Adını Peri koyduğum genç kız, artık benim için bir Marka. Anlatabildiğimi umuyorum. İnsani melekelerini yitirmiş ya da kışkırtılmış bir şekilde karşısındakine davranışsal - sözel tacizde, dayatmada bulunan kimse bu titri hak edemez, öyle değil mi?


Üstelik, onca yılın ardından insanları iyi gözlemlemeden ve araştırmadan içselleştirmemeye kendimce söz vermiştim. Giderek mutsuzlaştırıldığımız, mutlu olabildiğimiz iyi niyetli ve amaçlı unsurların, eylemlerin elimizden alındığı veya kısıtlandığı bir ortamda gayet normal çünkü. Üstelik, yapılan araştırmalarda da "Dünya Mutsuzluk Endeksi" diyebileceğimiz grafiklerde sıralamalarda üst mertebeleri kimseye bırakmazken.


Evet, yeni konumumuz bu. En mutsuz ülkeler sıralamasında üst seviyelerdeyiz. Alın size, katkıda bulunanların belli ya da bilinmez insanlar olduğu bir sonuç. Türkiye olarak, bölgesel ve kitlesel, bireysel anlamda mutsuz bir "Marka"yız.


Ne olduğumuza inanıyorsak, dünyaya açık ve insana saygı duyuyorsak mesela birey olarak, kendimizi korumak zorunda bırakılıyoruz. İnsana inancın sarsıldığı, güven mevhumunun parça pinçik edildiği bir çeyrek yüzyılda pozitif ve gerçek anlamda prestij içeren özelliklerimizi korumak için temkinli davranmak zorundayız.


Kibir, en büyük günahtır demişti bir düşünür. Yanlış hatırlamıyorsam, "Yedi" adlı filmde de ana fikirlerden vurgulananlardan biri buydu, hem de acı bir şekilde. Kullandığı aracın rengi - markası, emrinde kaç kişi çalıştırdığı, kaç evi köyü arsası olduğu önemsiz türlerin yüksek kibirle yüreğimizi zihnimizi biçtiği bir süreç ve ortamda yaşamak çok zor. Sizce de öyle değil mi?


Eğer siz de görüşlerimi paylaşıyor ve her şeyden önce anlıyorsanız, şimdi hemen ortak bir karar verelim mi? Kolektif bir marka olabilmek için birbirimizi daha iyi anlayabilme çabasından erinmeyelim mesela. Zoomya'da bir araya gelen onca insan bunu az da olsa kendi aralarında medeni bir seviyede başarmış durumda. Belki şans, belki tevafuk.


Dilerim hepimize yayılır, hepimize rastlar ve yine mutluluk seviyemizi ibremizi yükselterek yine Mutlu bir Türkiye Cumhuriyeti, mutlu bir ulus ve şanslı tebessümü hatırlayan bireyler oluruz.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page